Bilinçli Farkındalık
“Araya giren bir nefes, seni kurtarabilir. Bütün bir kader, iki nabız arasındaki boşlukta değişebilir.”
-Sessiz Bir Tanık-
Bazen biri bir şey söyler. Önemsiz gibi görünür ama bedenin gerilir. Yüzün kasılır. Sesin değişir. İçinde bir şey tetiklenir. Cevap verirsin. Sonra şaşırırsın, “Bu kadar büyütülecek ne vardı ki?”
O an farkına varmazsın ama aslında sen cevap vermedin. Sadece bir şeyin düğmesine basıldı ve sen o tetiklemeye uygun şekilde davrandın. İşte tepki budur; seçmeden yapılan, düşünülmeden yaşanan, geçmişin kalıplarından gelen otomatik hareket.
Ve insan, bu otomatiklik içinde yaşadığında, artık hayatı gözlemleyemez. Sadece yaşar, savrulur, tekrar eder. Tepkiden tanıklığa geçiş, işte bu farkındalık anıyla başlar.
Tepkisel benlik geçmişin hayaletidir. Tepki, şimdiye ait değildir. O, geçmişin yankısıdır. Biri seni görmezden geldiğinde hissettiğin öfke, sadece o anla ilgili değildir çocukken yeterince görülmediğin bir ânın hücresel yankısıdır. Sana “hayır” dendiğinde hissedilen reddedilmişlik, çok daha eski bir kapanmamış hikâyenin iç sesidir.
Tepkisel Benliğin Doğası
Enneagram tipin, bu tepkileri belirli bir formda üretir. Tip 1 öfkeye, tip 4 melankoliye, tip 6 şüpheye eğilimlidir. Ama hangi formda olursa olsun, tepkinin kaynağı dış dünyada değil, senin içindeki ezberlenmiş duygusal devrelerdedir.
Viktor Frankl şöyle der: “Uyarıcı ile tepki arasında bir alan vardır. O alanda seçim gücümüz yatar. Seçimimizde ise büyümemiz ve özgürlüğümüz.” İşte bu alanı fark etmek, tanıklık etmeye ilk adımdır.
Tanıklık, zihnin arasındaki sessiz gözdür. Ayrıca tanıklık, zihinsel bir çaba değildir; bu bir farkındalık hâlidir. Hatta senin içinde, düşünceleri izleyebilen, duyguları gözlemleyebilen, bedeni dinleyebilen bir merkez vardır. Bu merkez “ben” değildir. O, daha derin bir varoluş hâlidir senin farkında olan yanındır.
Jiddu Krishnamurti, gerçek özgürlüğün zihni gözlemleyebildiğimiz anlarda başladığını söyler: “Zihnini gözlemle. Yargılamadan, değiştirmeden, bastırmadan. Sadece izle. O zaman zihin kendi doğasını sana açar.”
Bu gözlem hâli, tepkisel döngüyü kesen sessiz bir güçtür. O güce eriştiğinde, artık otomatik cevaplar vermek zorunda kalmazsın. Nefes alırsın. Beklersin. Görürsün.
Şimdi’de Başlayan Bilinçli Farkındalık
Eckhart Tolle, zihnin geçmiş ve gelecek arasında salındığını ama “şimdi”yi ihmal ettiğini söyler. Oysa bilinçli farkındalık, sadece “şimdi”de mümkündür. Çünkü beden sadece burada vardır. Duyular burada işler. Hayat burada olur.
Bu farkındalık hâline girmek için uzun meditasyonlara, inzivalara, ritüellere gerek yoktur. Bazen sadece bir nefese dönmek yeterlidir. Burada an’a geri dönerek yapılan bir farkındalık pratiği vardır.
Telefon çaldığında, cevap vermeden önce bir nefes. Tartışırken, sesin yükselmeden önce bir fark ediş. Kalbin çarptığında, elini göğsüne götürmek. Gözlerin dolduğunda, hemen silmemek.
Bu küçük eylemler, tepkiden tanıklığa geçişin ilk adımlarıdır. Onlar sıradan görünür ama ruhu geri çağırır.
Satipatthana Sutta, yani Buda’nın farkındalık üzerine konuşmaları, dört temel alanı tanımlar: Bedensel Farkındalık (Kāyānupassanā): Nefes, beden duruşu, fiziksel duyular. Duygusal Farkındalık (Vedanānupassanā): Hoş, nahoş ya da nötr duyguların gözlenmesi. Zihinsel Farkındalık (Cittānupassanā): Zihin hâllerinin geçici doğasına tanıklık. İçerik Farkındalığı (Dhammānupassanā): Arzuların, düşüncelerin, dürtülerin doğasını izleme.
Bu alanlar, farkındalığın sadece zihinsel değil, bedensel ve duygusal bir bütünlük olduğunu anlatır. Tanıklık, baştan sona bir “kendine dönme” pratiğidir.
Enneagramda her tip, otomatik tepkilerle belli bir düzende işler. Ama her tip için tanıklığın kapısı, tepkilerin tam tersinde saklıdır: Tip 3 durduğunda, üretmeden de değerli olduğunu fark eder. Tip 7 sessiz kaldığında, kaçmadan acıya bakabilir. Tip 2 ihtiyaçlarını itiraf ettiğinde, görünmekten korkmaz. Tip9 kararsız kalmak yerine “evet” dediğinde, yaşamı seçer.
Pratik Tanıklık
Tanıklık, tipini yadsımak değil, onun otomatikliğini fark etmektir. Fark ettiğin yerde özgürlük başlar.
Trafikte biri seni sıkıştırdığında, sinirlenmeden önce bedenini fark etmek. Bir e-posta seni tetiklediğinde, hemen cevap yazmak yerine gözlerini kapamak. Bir arkadaşın sözleri seni sarstığında, savunmaya geçmeden önce içini dinlemek.
Tepkiler, hızlıdır. Tanıklık, yavaşlatır. Ve bu yavaşlama, seni “olma” hâline geri getirir. Zihnin koşarken ruhun yürümek ister. Sen zihne değil, ruha uymayı öğrenebilirsin.
Gözlemleyenin çağrısı bize içsel sorular sormayı önerir: En son ne zaman verdiğin tepkiyi içeriden izledin? Ya da hangi duygun seni ele geçiriyor da sen onu “ben” sanıyorsun? Bir sonraki tepki anında sadece durabilir misin? İçinde seni gözlemleyen o sessiz varlıkla ne zamandır konuşmuyorsun?
Dönüşümün kapısı sessizlikte açılır. Ayrıca tepkisel benliğini fark etmek, onu susturmak değil onunla yan yana durmak demektir. Farkındalık, savaşmak değil tanıklık etmektir. Tanıklık ise gerçek dönüşümün tohumudur. Çünkü sen bir tepki değilsin. Sen bir duygu değilsin, sen bir düşünce değilsin, sen tanık olansın.
Bir gün, dışarıdan gelen uyarana otomatik bir karşılık vermediğinde, içinden başka bir ses yükselecek: “Seçebilirim.” Ve o seçim anı, kaderin ilk defa gerçekten sana ait olduğu andır.
Daha derin bir okuma için bu linkteki kitaplara bakabilirsiniz. Ayrıca kategorideki diğer yazılara bakabilirsiniz.